Max Payne 3 Xbox 360 Bu ürünün teslimi sonrası ambalaj, bant, mühür, paket gibi koruyucu unsurlarının açılmış olması halinde cayma hakkı kapsamında iadesi kabul edilmeyecektir. İNCELEMESİ Max Payne 3Zavallı bir alkolik...Matrix serisini zamanında sinemada izleme şerefine nail olanlar hatırlayacaklardır; Matrix filmleriyle aynı döneme denk gelen Max Payne’i görenler, “Anaaa şuna bak! Tıpkı Matrix’teki gibi mermileri yavaşlatıp uçarak ateş ediyor ...” gibisinden tepkiler veriyorlardı ama Max Payne, “Matrix efektine sahip bir oyun”dan çok daha fazlasıydı. İlk Matrix filmiyle başlayan “kurşunu takip eden kamera” ve karakterin etrafında 360 derece dönebilen görüntü tekniklerinin beyazperdeden oyunlara sıçraması ilk olarak Max Payne ile vuku buldu. O dönem Matrix’e özenen bir sürü film piyasaya çıkmıştı. Equilibrium da bence bunlardan bir tanesiydi. Max Payne’e de ilk başta Matrix efektlerini kullanarak oyuncuların dikkatini çekip bir yerlere gelmeye çalışan ucuz bir yapım olarak yaklaşanlar, Max’in iç acıtan, boğazları düğümleyen hikayesine tanıklık edince fikirlerini değiştirdiler. Max Payne’in ayağı yere sağlam basan bir karakter olması ve Bullet Time adı verilen zamanı yavaşlatarak kurşunların hareketlerini gösteren efekti sayesinde keşfedilmesi uzun sürmedi. Oyunlarda böylesine bir tekniği ilk uygulayan olmak her zaman büyük ayrıcalıktır. İlk Max Payne’in yapımcıları gerçekten büyük ölçüde Matrix filmlerinden esinlenmiş olabilirler ama bunu öylesine güzel kullandılar ki Matrix’in kendi Path of Neo oyunu bile Max Payne’in tırnağı olamadı. Bu biraz Ciguli benzerlerinin yarıştığı yarışmada Ciguli’nin kendisinin üçüncü olmasına benziyor... Ayrıca bugün kimse Matrix üçlemesi diye bir şeyden söz etmiyor ama Max Payne üçlemesi daha adından uzun süre bahsettirecek bir gibi görünüyor! Remedy Entertainment imzalı ilk Max Payne, 2001 yılında piyasaya çıktığında oynanış tekniği, trajik senaryosu ve genel konsepti ile oyun endüstrisinde fırtınalar estirmeyi başardı. Dedik ya, Max Payne’i özel kılan şey sadece Matrix efektini oyun sektöründe uygulayan ilk oyun olması değildi diye... Kuşkusuz ki idealist bir polis olarak görevini idame eden Max’in dramatik hikayesi ve hikayenin anlatılış biçimi de Max Payne’in başarıya ulaşmasında büyük rol oynadı. Bilmeyenler için bir kez de buradan söyleyelim: Max Payne, karısı Michelle’i ve kızı Rose’u kötü adamlarla trajik bir hesaplaşma uğruna kurban vermişti, akabinde de kendini içkiye verdi... İlk oyunun başarısından sonra ikinci oyun fazla gecikmedi. İkinci oyunda Max’in arkasını kollayıp duran sarışın Mona Sax’ı hatırlıyorsunuz, değil mi? Max Payne 3’te Mona Sax’ı yeniden görmeyi umanlar el kaldırsınlar. El kaldıranlar ya Max Payne 2’yi oynamadı ya da bayağı balık hafızalılar. Mona Sax ikinci oyunda ölüyordu diyorum ve bu zamana kadar Max Payne 2’yi oynamamış olanları spoiler vererek bir nevi aforoz ediyorum. Zengin ve boş bir hayat! Max Payne 3’te bizi Quentin Tarantino filmleri tadında bir öykü ve anlatım tarzı bekliyor. Bu kez senaryo modunda birbirine paralel ilerleyen iki ana hikaye var. Ana hikayelerin birinde tesadüf eseri bir barda karşılaştığı eski dostu Passos tarafından New York’tan Sao Paulo’ya gidip yeni bir iş ve yeni bir hayat kurma konusunda ikna edilen Max, zengin emlak kralı Rodrigo Branco’yu ve güzel eşi Fabiana’yı korumakla yükümlüdür. Kendi karısını ve kızını korumakta başarısız olduğu için hayata küsen Max için bu iş yeniden hayata tutunma fırsatı gibi görünse de işler pek beklendiği gibi gitmez ve Fabiana kötü adamlar tarafından kaçırılır. Diğer ana hikayedeyse bir bar kavgasında Max’in üzerine fazla gelen bir mafya babasının genç ve züppe oğlu öldürüldüğü için mafyanın Max’ten intikam alma meselesi var. Bir yandan Sao Paulo’nun tropik ikliminde, zengin ile fakirin keskin çizgilerle ayrıldığı bir coğrafyada, para karşılığı özel güvenlik görevlisi konumundayız. Diğer yanda New York’un karlar altındaki dondurucu soğuğunda, mafyanın zoruyla kendi mezarımızı kendi ellerimizle kazıyoruz... Ana hikayeler dışında Max’in ve Passos’un bir gemiyle Panama Kanalı’na gidip omuz omuza mücadele verdikleri destekleyici hikayeler de Max Payne 3’te yer alıyor. Tarantino stilinde bir bölüm ileriden, bir bölüm geriden anlatılan hikayeler bir süre sonra birleşip bir bütün oluşturmaya başlıyor. Yer yer “Ben bu pislik çukurunda ölürsem korumam gereken kıza neler olur?” diye düşünen Max kendi kendini motive ediyor. Ayrıca Max’te Fabiana’nın kaçırılmasıyla ilgili ciddi bir suçluluk duygusu var. Max, bu kaçırılma olayı esnasında fazla alkol aldığı için kendisini suçlu hissediyor. Canını dişine takarak hem Rodrigo Branco’yu, hem de güzel eşi Fabiana’yı korumaya çalışıyor. Yedinci bölümde Fabiana’nın akıbetini öğreniyorsunuz ama neler olacağını benden öğrenemeyeceksiniz. Max, favelalarda geçirdiği süre zarfında buradaki fakir fukaranın güvenlik güçleri tarafından ne kadar kolay öldürüldüğünü görünce şaşırıyor ve Marcelo’nun ve Giovanna’nın peşinden giderken hasbelkader burada güvenlik güçlerinin bir nevi insan ticareti yaptıklarına tanıklık ediyor. İşte bu olay Max’in taraf değiştirmesine ve eve dönmek yerine burada kalmasına neden oluyor. Bu olayı biraz Tom Cruise’un başrolünü oynadığı Son Samuray filmindeki gibi düşünebilirsiniz... Hatırlarsanız o filmde Tom Cruise, uzun süre samurayların arasında yaşadıktan sonra kendisi de samuraya dönüşüp mertçe dövüşmeyen İngilizlere karşı mücadele vermişti. Benzer şekilde Max Payne de Fabiana’yı bulmak için favelalardaki fakir halkın arasında uzun süre vakit geçirip onların yaşam stilini yakından gözlemledikten sonra, onlara sürekli savaş açan silahlı güçlerin aslında ne mal olduğunu idrak etmeye başlıyor. Fakir diye aşağılanan, hor görülen ve tam anlamıyla kötüye kullanılan insanların mı, yoksa adalet sağlamakla görevli polislerin mi haklı olduğuna Max kendi karar veriyor. Oyunda öyle bir an geliyor ki Max kendini bu fakir insanlar için kodese tıktırıp onlarla birlikte polise karşı mücadele veriyor. New Jersey’den 5.000 mil uzakta, kendine ait olmayan bir pisliği temizlemeye uğraşıyor ve bunu tam olarak niçin yaptığını kendi de bilmiyor. Uzun adı Unidade de Forcas Especiais olan UFE güvenlik güçleri, atıl durumda olan kocaman bir otel kompleksinde doktorlarla birlikte çalışıp karanlık işler çeviriyorlar. Biraz Hostel filmindeki ambiyansı andıran ortamda fakir insanlara akıl almaz şeyler yapılıyor. UFE bir polis gücü olmaktan çıkıp adeta bir orduya dönüşmüş durumda ve Sao Paulo’nun varoşlarına girip tam anlamıyla terör estiriyor. Oyunun senaryo modu boyunca “Acaba bu sefer neyle karşılaşacağız?!” diye merak içinde itiyoruz önümüze çıkan her kapıyı... Nasıl, sizin de kafanız karıştı mı? Max Payne 3’ün hikayesi bir tutam fedailik, bir tutam mazlumun yanında yer alıp zalimlere karşı kahramanlık yapma, bir tutam karmaşık duygularla yapılan hatalı cengaverliklerle bezenmiş karışık bir yapıdan oluşuyor. Yapımcılar biraz kafa karıştırıp senaryoda ufak tefek soru işaretleri bırakarak oyuncuların bazı boşlukları kendilerinin doldurmalarını hedeflemiş olabilir. Max, kendisi de oyun boyunca pek bir şey anlamıyor ama anladığı kadarının kendine yettiğini ifade ediyor. Biliyorsunuz, Max Payne konuşmayı çok seviyor. Duke Nukem’dan sonra oyun içinde belki de en çok konuşan karakter Max Payne’dir. Gevezelikte Duke, Max’i geçse de Max ağır ve düşündüren laflar ederken Duke ağzına geleni söylüyor. Max Payne üçlemesinin tamamında Max’e sesini veren James McCaffrey, oyun boyunca ciddi bir ses tonuyla soğuk espriler patlatarak oyunun stresli ortamını yumuşatmayı başarıyor. James McCaffrey, Max Payne 3’te bu kez sadece sesini değil, hareketlerini de Max Payne’e vermiş durumunda. Max Payne’in tüm hareketlerini James McCaffrey bizzat gerçekleştirmiş ve bütün hareketler motion capture tekniğiyle oyuna birebir aktarılmış. Max’in tüm hareketlerinin bu kadar doğal görünmesinin de nedeni bu. Uzun süre önceydi... Max Payne 3’e başladığımızda ilk 10 dakika boyunca oyunu hiç kendimiz oynamıyor, sadece izliyoruz. Sonra beş dakika oynuyor, beş dakika ara video izliyoruz. Beş dakika ateş ediyor, yine 10 dakika kız kardeşleri helikopterle gece kulübüne götürdüğümüz videoyu izliyoruz. Derken oyunun başı sürekli “dur - kalk” şeklinde geçiyor. Kontrolü tam elimize aldık, ateş etmeye ısındık derken kontrol yine elimizden alınıyor ama sonraları haydut öldürmeye doyuyorsunuz. Oyun boyunca binlerce adam öldürdükten sonra kendinizi iyice insan kasabı gibi hissediyorsunuz. Hele oyunun sonlarına doğru Max iyice çıldırıp zıvanadan çıkıyor. Oyunun başında Max Payne, bavulunu alıp dayalı döşeli temiz bir daireye giriyor. Depresyonda olduğu, parmaklarındaki her hareketten belli oluyor. Elini uzatıp bir bardak bulur bulmaz, içkileri ardı ardına yuvarlıyor. Sigarasının daha biri bitmeden diğerine başlıyor. Eh, New York için ne derler bilirsiniz: “New York, hayatın kendisinden büyüktür.” Max Payne’in yüzündeki kırışıklıklardan New York’un yorgunluğu okunuyor... Senaryo moduna başlamadan önce “Hard Lock” veya “Soft Lock” seçeneklerinden hedefe kilitlenme özelliğinin sıkı veya yumuşak olmasını ayarlayabiliyoruz. İlk başta üç zorluk seçeneğinden kolayı seçerseniz, Max Payne 3’ü bir oturuşta 10 saat aralıksız oynayarak bitirebilirsiniz. Daha sonraki “Hardcore” ve “Old School” zorluk seviyeleriyse en az 12 saatinizi alacaktır. İlk iki oyundan alışkın olduğumuz kabus bölümlerine Max Payne 3’te oyun boyunca rastlamadım. Karşımıza çıkan kandan ince bir ipin üzerinde yürüme kabusları veya biz koştukça uzayan koridorlar Max Payne 3’te ne yazık ki yok. Aslında olsa fena olmazdı kanaatimce. Max Payne 3’te bulmaca namına düğmeye basıp garaj kapısını, parmaklıklı demir geçidi açmak dışında bir şey yapmıyoruz. Bulmaca bile sayılmayan bu eylemlerde sıkıntı yaşadığınızda Max sözlü olarak “Bir düğme bulmam lazım şu geçidi açmak için.” diyor. Hala düğmeyi bulamazsanız da “Düğme masanın arkasında olmalı.” diyerek size sözlü şekilde tüyo veriyor. Artık hala bulamazsanız “Hadi gayri bul şu düğmeyi!” diye seslenebiliyor. Dedim ya, Max bu, konuşmayı çok seviyor, oyun boyunca hiç susmuyor. Etrafta inceleyebileceğimiz resimler, heykeller, nesneler vesaire bulunuyor. Bir çatışma esnasında Üçgen / Y tuşuna basıp bunları incelemeye kalktığınızda Max Payne, “Halen yapmamız gereken önemli işler var.” diyerek sinirleniyor! Çatışmalar bittikten sonra da nesneleri inceleyip çeşitli ipuçları topluyor. Sadistçe bir para hırsı.. Max Payne 3’ü geçen ay Londra’da test ederken Rockstar’daki elemanlara sol stick’i aşırı hassas yaptıklarını ve her dokunduğunuzda Max’in saçma sapan yere kapaklanmasının çok yersiz olduğunu söylemiştim. Yapımcılar da benim gibi Max’in olur olmaz yerlerde yüzüstü yere kapaklanmasını gereksiz bulmuş olsalar gerek ki oyunun tam sürümünde bu tip bir kontrol problemiyle karşılaşmadım. Kontroller gayet akıcı ve beş dakika kadar tuşlara alıştıktan sonra oynarken istediğiniz şeyi istediğiniz zaman yaptırabildiğinizi hissediyorsunuz. Bir tek “Shootdodge” diye adlandırılan, havada uçarak mermilerden kaçarak ateş edebildiğiniz ağır çekim sahnelerinde ufak tefek pürüzler kalmış. Max’i arkaya doğru uçurduğunuzda çarpacağınız bir demir çıkıntı, duvar ya da kapı tüm vuruş konsantrasyonunuzu dağıtıyor. Siz tam zamanı yavaşlatıp düşmana headshot yapmaya odaklanmışken, göremediğiniz bir nesnenin sırtınıza çarpmasıyla tüm dikkatiniz dağılıyor. Last Man Standing diye adlandırılan özellik aynen test versiyonundaki gibi bırakılmış. Şayet elinizde ağrı kesici (painkiller) varsa ölmeden önce sizi vuran haydudu son bir kez vurma hakkınız oluyor. Sizi vuran düşmanı karmaşık görüntülerin arasından seçip de mıhlamayı becerirseniz, mevcut ağrı kesicinizi kullanıp hayatta kalabiliyorsunuz. Bu özellik multiplayer modlarda da geçerli ama tabii ki diğer oyuncular ağzı açık ayran budalaları gibi bekleyip sizin onlara son bir kurşun göndermenize izin vermeden kafanıza iki tane sıkıveriyorlar. Senaryo modundaki yapay zeka ne abartılacak kadar çok iyi, ne de çok kötü. Bazı hareketler oyuncunun pozisyonuna ve hamlesine göre ayarlanmış. Mesela siz düşmanın kafasını uzatacağa yere namluyu doğrultup beklediğinizde düşman kafasını uzatmadan bekliyor. Namluyu başka yere tuttuğunuzda ortaya çıkıyor. Yapay zeka basit algoritmalarla hazırlanmış olsa da sizi saklandığınız yerde bulma konusunda çok çok iyiler. Çatışmaların yoğun yaşandığı mekanlara serpiştirilmiş altın rengindeki patlayıcı tüpleri taktiksel bir şekilde kullanıp kendi lehinize hamleler yapabiliyorsunuz. Last Man Standing’de sizi vuran adamı o hengamenin ve bulanık görüntülerin arasında bulamayıp da vuramadığınız durumlarda altın renkli patlayıcı tüpe ateş ettiğinizde, sizi vuran adam ölürse hayatta kalabiliyorsunuz. (Tabii ki yedekte ağrı kesiciniz varsa.) Senaryo modunda “Cephanem dolu, çok ağrı kesicim var, bana bir şey olmaz artık.” diye gerine gerine etrafta dolaşırsanız anında indirirler sizi. Oyunda yakın dövüş sistemi var ama merminiz bitmedikçe elinde taramalı tüfek olan birinin üzerine koşup tekme tokat saldırma atraksiyonuna girme ihtiyacı pek hissetmiyorsunuz. Ayrıca saklanma ve siper alma işini ciddiye alıp üzerinize fırlatılan el bombası ve molotofkokteyli gibi şeylere dikkat etmeniz gerekir. Havadan uçarak gelen bir molotofkokteylini havada vurarak etkisiz hale getirmezseniz ve üzerinize düşerse cayır cayır yanarsınız. Havada size atılan bombaları ve molotofkokteyllerini vurmanın en etkin yolu, Bullet Time özelliğiyle zamanı yavaşlattıktan sonra nişan almak ama bu yöntem bile her zaman işe yaramayabiliyor. Max Payne 3’te sürekli tetikte olmanız lazım. Her an önünüze biri çıkıp size roket fırlatabilir, siz de o rokete nişan alıp roketi havadayken merminizle vurarak etkisiz hale getirebilirseniz şinanay. Etkisiz hale getiremezseniz nanay! Bazı dövüş sahnelerinde God of War’daki gibi ekranda belirdiği anda L2’ye / LT’ye basıp blok etme, R2’ye / RT’ye basıp silah alma ve Üçgen’e / Y’ye basıp düşmanın elindeki silaha tekme atma, X’e / A’ya basıp karşı saldırıda bulunma gibi dövüş mekanikleri Max Payne 3’te de karşımıza çıkıyor. Ekrana gelen tuşa doğru zamanlamayla basarak gerçekleştirdiğimiz reaksiyonlara dayalı bu dövüş sistemine Max Payne 3’te nadiren rastladığımı söyleyebilirim. Tüm oyun boyunca ya bir ya da iki kez böyle bir atraksiyonla karşılaştım. Uncharted 3’te bu olay çok daha sık kullanılıyordu. Fakirlerin yanında ol, zenginlerle yaşa! Max çoğunlukla sarhoş dolaşıyor ve sağlıklı yargılara varacak bilinç seviyesinde olmasa da silah kullanmayı hatasız beceriyor. Silah sistemi Red Dead Redemption’dan birebir alınmış. Silah çemberinde yer alan dört farklı bölmeden dilediğiniz kombinasyonu seçebiliyorsunuz. Max aynı anda iki ufak, bir de büyük silah taşıyabiliyor. Bazen mermiyi gerçekten iğne deliğinden geçirerek düşmanı mıhlamanız gerekiyor. Max Payne 3’teki vuruş mekaniği o kadar iyi ki Final Kill Cam’de düşman vurulduktan sonra bile ateş edip düşmana patır patır saydırabiliyorsunuz. Tüm bu ihtişamlı vuruş mekaniğine ve şaşalı kamera tekniğine rağmen, oyun boyunca saatlerce sürekli siper alıp düşman öldürmek bir süre sonra sıkıcı bir hal alabiliyor. Max ara sıra farklılık olsun diye sağda solda bulduğu piyanoları çalmayı deneyip oyuna renk ve çeşitlilik katmaya çalışsa da 10.000’in üzerinde mermi attığınızı ve binlerce düşman öldürdüğünüzü size hatırlatan trophy’ler / achievement’lar, aslında oyun boyunca aynı şeyi yapıp durduğunuz gerçeğini yüzünüze acı bir şekilde çarpıyor. Max Payne 3’te tamamen çizgisel bir oynanış hakim. Bir görevi yapımcıların istediği şekilde yerine getiremediğinizde (Misal keskin nişancı olarak Passos’u korumayı başaramadığınızda.) göreve baştan başlıyorsunuz. Zorluk seviyesini düşük seçtiğinizde siz öldükçe checkpoint’ten iki, daha sonra üç ağrı kesiciyle başlıyorsunuz. Israrla ölmeye devam ederseniz dört ağrı kesici veriyor ve bu sayı sekize, hatta dokuza kadar çıkabiliyor. Yapımcılar Max Payne 3’ün eski tarzda çizgisel bir oyun olmasını hedeflemişler ve bunda son derece başarılı olmuşlar. Mekan olarak oyunda karlı New York caddeleri ve gökdelen tepelerinden tutun da yağmurlu tropik adalara kadar irili ufaklı mekanlar var. Michelle’in ve Rose’un yattığı New York’taki mezarlık ve kimi diğer mekanlar son derece geniş tasarımlarla bize sunulurken, harabe şeklindeki devasa otel kompleksi, futbol stadı ve favelalar, dar geçitleri olan ve nispeten daha ufak mekanlar olarak karşımıza çıkıyor. Yalnız o harabe şeklindeki devasa otel kompleksinde yer alan dikdörtgen şeklindeki projeksiyon ışıkları, doğrudan ilk iki oyundaki ortamları hatırlatıyor oyuncuya. Oyunda çok sayıda akılda kalıcı mekan ve sahne mevcut. Panama Kanalı’na giden gemideki şen şakrak ortam, striptiz kulübünde gözümüze takılan ilginç detaylar, polis merkezinde bir tuvalette bulduğumuz emekli polisle olan diyalog ya da Air Train’de yaptığımız dillere destan çatışma sahnesi... Havaalanında bavulların nereye gittiğini hep merak etmişimdir ve bu oyunda bavulların yürüdüğü yere girip düşman tepelediğimiz için merakımı da bir nebze gidermiş oldum. Morg ortamı yine akılda kalacak şekilde, etkileyici tasarlanmış. Etrafta duran kadavralar, bedeni yarılıp dikilmiş cenazeler, ölüm kokan atmosfer son derece başarılı bir şekilde oyunculara aktarılmış. New York’taki mezarlıkta Max Payne’in karısının ve kızının mezar taşına siper alması, devamında mezar taşının bile kurşunlardan hasar alması son derece dramatik bir durum... Max! Max Payne 3’te gözümü tırmalayan bazı saçmalıklara da denk geldim ne yazık ki. Misal statta sorguya çektiğimiz adamı ayağının parmak ucundan vurmama rağmen ölüp gitti. Bir de Max’in sudan hoşlanmadığını öğrenmiş oldum bunca yıl sonra. Hani kediler suya girmeyi sevmez ya, Max de kedi gibi, ne kadar suya atmaya çalıştıysam, ne yaptı ne etti, kıyıda bile yuvarlanıp durdu ama suya girmedi. Tüm oyun boyunca Max’i bir tek Panama Kanalı’nın orada suya atmayı başardım. Onda da anında gerisin geri çıktı suyun içinden. Ben bir şey demiyorum artık, takdir sizin! Bir de bir keresinde Final Kill Cam ile ara video öyle bir çakıştı ki... Anlatayım. Son adamı öldürdüğünüzde ara video tetiklenecekti ama adamı yerde sürünürken Last Man Standing özelliğiyle öldürdüm. Kurşun tam adama saplanırken sanki film koptu ve videonun ortasından bir yerden oyun devam etti. Bu bir falso mudur? Evet, bence ciddi bir falsodur. Ayrıca oyundaki bazı camlar kurşun geçirmez olmadığı halde kırılmıyor. Misal yangın çıkan plazadaki camlara ne kadar vurursanız vurun, iz bile kalmıyor. O camların kurşun geçirmez olmadığını nasıl mı biliyorum? Aynı camın hemen yanındaki aynı tip cama kurşun atınca deliniyor da oradan. Yapımcılar herhalde konsol versiyonu için fazla kasmak istememiş ve “O hengamede kim dönüp de camlara ateş edecek?” diye düşünmüş olabilirler. Bir de Last Man Standing son derece iyi düşünülmüş bir özellik ama bazen sizi vuran hergele görüş açınızın dışında, bir kapının arkasında falan kalıyor ve sizin de onu vurma şansınız otomatikman sıfır oluyor, dolayısıyla havada boş boş süzülüp ölüyorsunuz. Vakit kaybından başka bir şey değil. Bir keresinde de favelalarda polisler üzerime saldırdığında vurduğum polisin iki koldan havada öylece asılı kaldığına tanık oldum. Oyunda bu tip hatalar maalesef var. Max Payne 3’ün Arcade seçeneğinde bizi “Score Attack”, “New York Minute” ve “New York Minute Hardcore” opsiyonları bekliyor. Senaryo modunu baştan sona bitirdiğinize Score Attack’taki bölümlerin tamamı açık oluyor ve dilediğiniz bölüme girip “VS. Crew”, “VS. Friends” ve “VS. Global” seçeneklerinden birini seçtikten sonra mermi yağdırmaya başlayabiliyorsunuz. Bu bölümde de oynadıkça rütbe atlıyor ve skorlarınızı liderlik tablosu şeklinde tüm dünyayla paylaşabiliyorsunuz. Score Attack’taki oyun konsepti siz düşmanları vurdukça puan kazanma, düşmanlar sizi vurdukça puan kaybetme esasına dayalı. Bu şekilde dilerseniz tüm oyunu baştan sona yeniden oynayıp tüm dünyaya ne kadar iyi bir silahşor olduğunuzu kanıtlayabilirsiniz. (Kim? Ben mi? Yok ben başka gülleri koklayacağım, yani başka oyunların tadına bakacağım.) New York Minute’ı seçtiğinizde size bir dakika süre veriliyor. Vurduğunuz her düşman başına ekstra zaman kazanıyorsunuz. Bu şekilde ilk bölümden başlayıp oyunu farklı bir stilde oynayabiliyorsunuz. Yalnız senaryo modunu baştan sona bitirseniz dahi New York Minute’de bölümleri tek tek kendiniz açmanız gerekiyor. New York Minute Hardcore opsiyonunu açmak içinse New York Minute’i bitirmiş olmanız gerekiyor. Hala hayatta ve mutsuz! Max Payne 3’ün multiplayer modlarında daha satışa çıktığı ilk günden itibaren binlerce oyuncu akın ettiğinden yanınızda sizinle oynayacak oyuncu bulma konusunda sıkıntı çekmiyorsunuz. Multiplayer olarak ya kendi ekibinizi (crew) kurup yönetebilir ya da başkalarının kurduğu ekiplere katılabilirsiniz. Daha sonra kurduğumuz veyahut katıldığımız bu ekipleri, Grand Theft Auto V çıktığı zaman o oyuna da transfer edebileceğimizi umuyorum. Multiplayer bölümlere başlamadan kendi karakterimizi silahlarından tutun da kaşına, gözüne, maskesine varıncaya kadar olabildiğince şekillendirebiliyoruz. Multiplayer modlar için kadın ya da erkek karakterler arasında seçim yapabiliyoruz. İlk başta avatar olarak Commando Sombra ve De Marcos açıkken, Rank 3’e ulaştığınızda UFE, Rank 5’e ulaştığınızda Tropa Z, Rank 6’ya ulaştığınızda Punchinellos ve Rank 7’ye ulaştığınızda Cracha Preto avatarları açılıyor. Yine en başta Soldier, Snitch ve Dealer açıkken Lookout kilitli durumda... Seçtiğiniz avatarın yüz şeklini, saç tipini, şapkasını, gözlüğünü, kıyafetlerini ve ayakkabılarını dilediğiniz gibi kişiselleştirebiliyorsunuz. En başta kilitli olan bazı yüz şekilleri ki aralarında ilk Max Payne’deki gibi ekşi suratlar da mevcut, multiplayer modları oynayıp rütbe atladıkça açılıyor. Aksesuarlar arasında gaz maskesi, goril maskesi ve kask gibi ilginç seçenekler mevcut. Ayrıca multiplayer modlarda kapıştıracağınız karakterinize hafif, orta ve ağır olmak üzere üç farklı zırh giydirebiliyorsunuz. Gireceğiniz çatışmaların şiddetine göre ağır zırh takmanız yararınıza olabilir. “Max Payne 3’te kuralları ben koyarım veya sadece kendi elemanlarımla oyun oynarım.” derseniz Private Match’e girip ilk başta açık olan Deathmatch, Team Deathmatch ve Gang Wars seçeneklerinden birini seçebilirsiniz. Burada oyun süresini ve mekanı seçip oyunun kurallarını kendiniz koyduktan sonra mermi yağdırmaya başlayabilirsiniz. Ama yok, ben dünyanın öbür ucundaki düşmanları süzgece çevireceğim diyorsanız Playlist’e girip Soft Lock ve Free Aim nişanlama seçeneklerinden birini seçtikten sonra multiplayer modlara geçebiliyorsunuz. Soft Lock seçerseniz sizi sekiz, Free Aim seçerseniz de sizi 11 farklı oyun modu bekliyor. Multiplayer modunda, senaryo modunda olduğu gibi Hard Lock seçeneği maalesef bulunmuyor. Soft Lock seçtiğinizde ilk başta Rookie Team Deathmatch, Rookie Deathmatch, Deathmatch ve Team Deathmatch modları bulunuyor. Standart Training Grind’i tamamladığınızdaysa Payne Killer, Gang Wars, Large Team Deathmatch ve Large Deathmatch modları da açılıyor. Free Aim’de de pek farklı modlar yok esasında ve sadece fazladan Hardcore Team Deathmatch ile Hardcore Deathmatch gibi ekstra modlar bulunuyor, bunları açmak için de Hardcore Traning Grind’i tamamlamanız gerekiyor. Multiplayer modlar eğlenceli olmasına eğlenceli ama her oyuna girerken 70 - 80 saniye boyunca beklemek işkence gibi... Rookie Team Deathmatch’te oyuna başlayabilmek için toplamda en az dört kişi olmanız gerekiyor. Siz çok iyi oynamasanız da takımınız diğer takıma üstünlük sağladığında rank atlamak için gereken deneyim puanlarından fazlasıyla nasipleniyorsunuz. Bir de her maçın sonunda en iyi oynayan oyuncu “Top Player” seçiliyor. Multiplayer modlarının tamamında ölen düşmanlardan loot ediyoruz. Daire / B tuşuna basılı tutarak ağrı kesici, mermi, adrenalin ya da para alabiliyoruz. Oyunda ilerleyip yeterince tecrübe kazandıktan sonra Payne Killer ve Gang Wars modları da açılıyor. Payne Killer bölümünü oynamak için üç kişi yetiyor. Payne Killer modunda iki oyuncudan biri Max Payne, diğeri de Raul Passos oluyor ve diğer oyuncular da Passos’u ve Max’i vurmaya çalışıyor. Her kim Max’i öldürmeyi başarırsa bizzat kendisi Max Payne oluyor ve her kim Passos’u öldürmeyi başarırsa da Passos’un yerine geçiyor. Max veya Passos olduğumuz zaman iki tane ağrı kesicimiz oluyor ve Bullet Time kullanarak diğer oyunculara mermi yağdırabiliyoruz. Öldüğümüzdeyse Max olma sırası bizi vurana geçiyor. Bir nevi ebe oyunu gibi düşünebilirsiniz. Max ve Passos olmanın ekstra ağrı kesici ve güçlü silahlar dışında takımınıza fazla puanlar kazandırmak gibi bir avantajı daha var. Hangi takım daha çok Max ve Passos olup da düşmanları öldürmeyi başarırsa o takım daha çok puan kazanıyor ve oyun sonunda deneyim puanlarını götürüyor. Gang Wars modu Max Payne 3’ün en güzel multiplayer modu. Bu modda tıpkı senaryo modunda olduğu gibi Max’in seslendirmiş olduğu bir kurgu var. Dinamik olarak değişen etkinlikler sayesinde bu mod senaryo modu gibi oynanıyor ve bir sonraki bölümde neler olacağı da bir önce oynanan maça bağlı olarak değişkenlik gösteriyor. Max Payne 3’ün Gang Wars ve Payne Killer dışındaki modları, GTA IV’ün multiplayer ambalajına sarılmış klişe modlar gibi duruyor ve hiçbir esprisi de yok. Tamam, Burst ve loot etme var ama o kadar da “cool” değil. Elbette ki sonuçta Max Payne 3’ün multiplayer modları da oynandıkça, oyuncuyla birlikte büyüyor ve güzelleşiyor ama Rockstar gibi sağlam bir firmadan daha orijinal multiplayer modlar beklerdim açıkçası. Hantal oynanış ve sıkıntılı kontroller, Max Payne 3’ün multiplayer deneyimini diğer oyunlardan çok da farklı kılmıyor. Rockstar Social Club’daki etkinlikler ve ekip sistemi ise Max Payne 3’ün doğru yönde olduğu adımlar diye düşünüyorum. Unutmadan şunu da söyleyeyim: 49,99TL’ye Max Payne 3 Rockstar Pass satın alıp bu yılın sonuna kadar çıkacak tüm DLC’lere yayınlandıkça sahip olabiliyorsunuz. Bazen kurşun anahtar yerine geçer! Fark ettiniz değil mi? Buraya kadar Max Payne 3’ün grafikleri dışında her şeyi anlattım. Grafikleri özellikle anlatmadım. Böylesine bir oyunu kendi gözlerinizle görüp oynamanız gerekir diye daha demine kadar grafikleri anlatmamaya kararlıydım ama adettendir, görsel detayların biraz ucundan bahsetmek gerekir. Max Payne 3, Rockstar’ın GTA IV’te kullandığı RAGE motorunu kullanıyor ama o zamandan bu zamana oyun motoru ciddi şekilde modifiye edilip geliştirilmiş. Ne demek istediğimi sürat teknesinde Max’in yüzüne çarpan su damlacıklarını gördüğünüzde daha iyi anlayacaksınız. Vurduğumuz düşmanın leşinin merdivenlerden yuvarlana yuvarlana ayağımızın dibine kadar inmesi... Max’in saçlarındaki beyaz teller bile çok detaylı. Bir yere ateş ediyorsunuz ve yapraklar, kağıtlar, poşetler, çevre dağılıyor. Bunu Bullet Time’ı başlattığınızda ağır çekimde izlemek fevkalade oluyor. Oyundaki ıslaklık ve su efektleri inanılmaz. Rüzgarın eşyaları havalandırması muazzam. Çamurlu suya yağmurun damlayıp dalgalar oluşturması gerçek hayattakinden bile daha güzel görünüyor. Bir tek gökyüzü bazı yerlerde özensiz tasarlanmış, onun dışında görsel detaylarda pek bir falso yok. Max’in önce tabancanın dipçiğiyle önündeki camı kırıp sonra ateş etmesi son derece göz okşayıcı bir hareket ya da Max’in alev alev yanan dumanlı yerlerde yüzünü koluyla kapatmasını bir görmeniz lazım... Kana basınca yere bıraktığımız kan izleri, ceketimizin yürüdükçe kırışması vesaire enfes... En iyisi görsel detayları kendi gözünüzle görmeniz. Final Kill Cam'de kurşunun gidiş hızını X’e / A’ya basarak yavaşlattığımızda ortaya çıkan efektlerin harikulade olduğunu söylemeden gitmeyeceğim ama... Toparlamak gerekirse Max Payne 3’ü sevmeyecek bir oyuncu olacağını ben pek düşünmüyorum. Bullet Time, Max Payne 3’te oynanışın çekirdeğini oluşturuyor. Max’in hareketleri şimdiye kadar görülmemiş doğallıkta. Düşmanlarınız vurulunca o kadar doğal tepki veriyor ki misal yüzünden vurulduysa iki elini de yüzüne götürüp geriye doğru sendeleyerek sırt üstü yere düşebiliyor. Sadece Max’in değil, düşmanların yüz mimikleri de inanılmaz. Oyun genelinde doyurucu bir vuruş hissi var. Kurşunları havada uçarken görebiliyor, onlardan kaçabiliyorsunuz. Etrafınızda neler olup bittiğinin farkında olmanız gerekiyor. Max Payne 3’ü standart bir TPS olarak değerlendirmek, oyuna büyük hakaret olur diyor ve “Bu oyunu almayanın tez zamanda kellesi vurula!” diyerek yazıma son noktayı koyuyorum. Ahmet Özdemir
Dönem içi en ucuz fiyat: 1 Temmuz 2023 tarihinde 249
Dönem içi en pahalı fiyat: 20 Ekim 2024 tarihinde 849
Fiyat Arşivi internetteki fiyatları toplayıp önünüze getirir. Çeşitli satıcılardaki fiyat geçmişlerini görüp en ucuz fiyatları bulmanızı sağlar. Sitede herhangi bir ürün satışı yapılmamaktadır. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz içiniletisim@fiyatarsivi.com